İncelediğimiz dönem içerisinde Mardin’de, çeşitli tarihlerde adı sıklıkla şekavet olaylarına karışan aşiretler mevcuttur. Mardin aşiretlerinden Sürgücü, Ömeryan, Sincarlu, Şeyhanlu, Dayşi, Milli, Kiki, Behramki vs. gibi aşiretlerde, isyan hareketleri ile eşkıyalık faaliyetlerinin yoğun olarak yaşandığı görülmektedir. Yerel güç unsurları olarak adlandırılan aşiretlerin isyan hareketlerine teşebbüs etmelerindeki en önemli etken, Mardin idaresinde söz sahibi olmak istemeleridir.
Bu dönemde bölgede asayişin temin edilmesinin zorluğu, ulaşımı güç hale getirmekteydi. Mardin ile Bağdat arasındaki mesafe beş günlük yol olduğu halde, posta tatarları bu mesafeyi ancak 25 günde alabilmekteydiler.
XIX. Yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti’ni en çok uğraştıran meselelerden biri göçebe bir şekilde varlığını sürdüren aşiretlerin iskân edilmesi idi. Bu amaçla Mardin ve çevresindeki göçebe aşiretler iskâna tabi tutulmuştur. Bu konuda Sivas Valisi Mehmed Reşid Paşa’nın faaliyetleri önem arz etmektedir. 1835 senesinde Mardin’de meydana gelen aşiret isyanını bastıran Reşid Paşa, birçok aşiretin iskân edilmesini sağlamıştır. Mesela Döğer boyuna mensup olan Milli aşireti, Urfa bölgesine iskân edilirken; Nusaybin bölgesinde başına buyruk bir halde göçebe hayat süren Arap Tayy aşireti de Nusaybin tarafında iskân edilmiştir.
Mardin’de iskâna tâbi tutulan bazı aşiret ve cemaatler aşağıdaki tabloda görüldüğü gibidir. (Bkz. Tablo 1.) Mardin ve çevresinde yaşamını sürdüren bu aşiretler; konar-göçer Türk, Kürt ve Arap aşiretlerinden oluşmaktaydı. 1832-1835 yılları arasında Mardin’de önemli bir isyan hareketi ortaya çıkmıştır. Milli aşireti ileri gelenlerinden Hacı Esad Bey’in başını çektiği bu isyan hareketinin sebebi, Sultan II. Mahmud’un yenilikleridir. Milli aşireti ile Ak keçili aşiretlerinin sakin oldukları Kuyu Kışlağı karyesi, önceden beri Diyarbekir mukataasına 77 kuruş mal ile tâbi bulunmaktaydı. Ancak karyenin harap bir vaziyette bulunması sebebiyle yeniden şenlendirilmesi, dağınık bir vaziyette bulunan karye ahalisinin ise bir araya getirilmesi istenilmiştir. BOA, Cevdet, Maliye, 30389. Milli aşireti hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Rezzan Ekinci, Osmanlı Devleti Döneminde Milli Aşireti XVIII-XIX. YY, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, Elazığ,.
1766 senesinde araştırma gezisi için Bağdat, Musul, Mardin, Diyarbakır, Urfa ve Halep’te bulunan seyyah Karsten Niebuhr; Arap Tayy aşireti şeyhinin, kendisinin de içinde bulunduğu kervanı 200 süvari ve 100 piyade kuvvetiyle karşıladığını; Musul Paşası, Tayy aşireti şeyhi ve Mardin voyvodasının kervandan para kazanmak niyetinde olduklarını ifade etmiştir. Aynı zamanda Tayy şeyhinin, kervan gelir gelmez bir yük kahve, tütün, pirinç, tereyağı ve diğer yiyeceklerden kendi hesabınaalıkoyduğunu, kendi adamlarına ve Kürt şeyhlerine dağıtmak için 50 adet Arap giysisi aldığını bildirmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. İlhan Pınar, “Karsten Niebuhr’un Gözüyle 1760’larda Mardin ve Diyarbakır”, Tarih ve Toplum, c. 27, S. 161, s. Fatih Gencer, “Sivas Valisi Reşit Mehmet Paşa Döneminde Doğu Eyaletlerinde Merkezileşme Çabaları”, Göçebelerin sebep olduğu güvenlik sorunları çok sayıda köyün tahrip olmasına ve ziraatle meşgul olan nüfusun azalmasına sebep olmuştu. Bu bölgeleri yeniden şenlendirmenin tek yolu göçebe aşiretleri iskân etmekten geçiyordu.
Bağ ve Bahçe Tarımı
Mardin’de birçok vadi üzerinde bağ ve bahçe tarımı yapılmaktaydı. Zünnar Vadisi adıyla meşhur olan yerde üzüm bağları ile bahçelerin bulunduğu görülmektedir. Arazi anlaşmazlığı ile ilgili olan belgelerde bağ ve bahçelerle sıklıkla karşılaşmak mümkündür.
27 Mayıs 1840 M. (25 Rebi’ü’l-evvel 1256 H.) tarihli ilam kaydına göre; Mardin sakinlerinden Sürgücü Memo bin Hüseyin ve Allef Arfo bin Hacı Hıdır’ın Reşo bin Mustafa üzerine açtıkları davada Zünnar Vadisi’ndeki bahçelerini 13 yıldır fuzuli yere tasarruf eden Reşo’nun haksızlığı ortaya çıkarılmıştır.
Bağ ve bahçelerde sulama yapılabilmesi için suyun nöbetleşe alınması söz konusuydu. Su nöbetinin gecikmesi veya gasp edilmesi halinde mahkemeye başvurularak hak talep edilebilmekteydi. 8 Mart 1841 M. (14 Muharrem 1257 H.) tarihinde Abdulkerim Faşuh-zade’nin, Halil b. Seyyid Mustafa üzerine açtığı davasında; Çarşamba gecesi alınması gereken su nöbetinin gasp edildiği ortaya çıkarıldığından davacı hakkı olan su nöbetini almıştır. Bir başka örnek 19 Haziran 1842 M. (Evail-i Cemaziye’l-evvel 1258 H.) tarihlidir. Mardin sakinlerinden Yusuf Efendi el-Faşuhi, Maho Bostanı adıyla meşhur olan ve güneyi dere, doğusu Hacı Mehmed Faşuh-zade mülkü, batısı Hacı Mehmed ve Hacı Halil mülkleri, kuzeyi sulama arkı ile sınırlı olan bostandaki yarı hissesini ve bu bostanın Cuma gecesi güneşin batışından doğuşuna kadar olan su nöbetlerini 3000 Rumi kuruş bedelle kızı Züleyha’ya satmıştır.
Esnaf Grupları
Esnaf, şehir ve kasabalarda mal ve hizmet üretimi ile ilişkili herhangi bir iş kolunun belirli bir alanında uzmanlaşmış olarak çalışanların meydana getirdiği mesleki örgütlenmelerdir.
Ehl-i hiref adıyla da anılan her esnaf teşekkülünün kendine has gelenekleri ve her mesleğin bir piri bulunmaktaydı. Her esnaf birliğinin idare heyeti ayrı olmakla birlikte şeyh, kethüda, yiğitbaşı, nakib, duacı ve ihtiyar ustalarından oluşan heyetin başı şeyh unvanıyla anılmaktaydı. Esnaf şeyhi, esnaf birliklerince seçildikten sonra kadı tarafından merkeze ilam yazılarak berat istenmesiyle birlikte göreve tevcih edilirdi. Esnaf şeyhi, bu teşkilatın başı olarak esnafın bütün problemleriyle ilgilenmek zorundaydı.
Mardin esnafının başında şeyh veya baş olarak adlandırılan yöneticiler bulunmaktaydı. Aynı zamanda her esnaf teşekkülünün bir ihtiyar heyeti vardı. Esnaf yöneticisi konumunda bulunan şeyhin vefatı ya da görevinden feragat etmesi gibi durumlarda görev değişikliği yapılmaktaydı. Mesela Mardin’de Attar esnafı üzerine Şeyh olan Ali kendi rızasıyla görevini Hacı Mehmed adlı kişiye feragat etmiştir.
Esnaf şeyhi veya başı esnafların her türlü haklarını gözetmek zorunda idiler. Gerektiğinde ihtiyarlarından birkaç kişi ile birlikte mahkemeye başvurup ehl-i örf mensuplarından dahi hak talep edebilmekteydiler. Mesela 20 Ocak 1840 M. (15 Zi’l-ka’de 1255 H.) tarihinde Mardin esnaf taifelerinden bazarbaşı Seyyid Mustafa ile ihtiyarlarından El-hac Şeyhmus ve Seyyid Mehmed, Attaran Başı Seyyid Mehmed ile İsmail, Seyyid Mahmud ve zimmi Yusuf; Kuyumcu başı Mehmed ve ihtiyarlarından Mustafa, Ömer ve Şeyh Mustafa; Kazancılar Şeyhi Seyyid Ahmed ile Mardin’in çarşı ve pazarlarında faaliyet gösteren esnafların Şeyh, Seyyid, Monla, El-hac vs. gibi unvanlar taşıdıkları görülmektedir.
Esnaf teşkilatı içerisinde ahiliğin önemi bilinmektedir. Ahilik geleneğinin Mardin’de başatıldığını, çeşitli esnaf ve sivil kesimden bazı kimselerin ahi adını unvan El-hac Abdulkerim ve El-hac Mehmed; Tüccaran Şeyhi Mehmed ile Seyyid Abdulkadir ve El-hac Şeyhmus, Bazar-ı Rişte Şeyhi El-hac Ahmed ile Seyyid Mahmud ve Ali; Debbağan Şeyhi Mahmud ile Abdullah ve Şeyh Hasan; Göncüyan Şeyhi Sado ve zimmi Abraham; Hafafan Şeyhi Seyyid Yahya ile El-hac Ahmed, El-hac Salih ve zimmi Abraham; Demirciyan Şeyhi Salih ve ihtiyarlarından El-hac Davud ve zimmi İlya veled İşo; Penbeciyan Şeyhi Ali ile Seyyid Mehmed ve Seyyid Ali; Serracan Şeyhi İbrahim ile El-hac Mustafa ve Seyyid Mahmud; Culhacıyan Şeyhi El-hac Mehmed ile Seyyid Mehmed, Seyyid Ahmed ve zimmi Mesih; Palancıyan Şeyhi Seyyid Hamuş ile Seyyid Mehmed ve Seyyid İsmail, Mutaflar Şeyhi Abdo ile İskender; Etmekciyan Başı Mekko ile Ahmed, Seyyid Ramazan ve zimmi Usib; Helvacıyan Şeyhi Seyyid Ali ile El-hac Halil ve zimmi Ezhak, Kazzaz Şeyhi Monla Ali ile El-hac Şeyhmus ve El-hac Ahmed; Boyacıyan Şeyhi Hüseyin ile zimmi Ciro ve Mıho, Nalbandan ihtiyarlarından Hana veled Mıho ile Seyyid Ahmed, Seyyid Abdulkadir ve zimmi Sado adlı kişiler mahkemeye gelerek Mardin Mütesellimi El-hac Süleyman Ağa’dan alacaklı olduklarını bildirmişler ve haklarını almışlardır veya lakap olarak kullandığını söylemek mümkündür. Mesela 1785 (1199 H.) tarihli Arapça satış hüccetinde, Ahi Şeyh Yusuf, Ahi Seyyid Salih, Ahi İsmail, Ahi Halil adlı kişilerin isimleri Şuhudü’l-Hal üyeleri arasında geçerken; 27 Ocak 1756 M. (24 Rebi’ü’l-ahir 1169 H.) tarihli bir başka satış hüccetinde Ahi Seyyid Kasım, Ahi Abdulkadir, Attar Nakib-zade Ahmed Çelebi ve Attaran Şeyhi Mustafa Çelebi’nin isimleri bu üyeler arasında bulunmaktaydı. Aynı şekilde 20 Ocak 1840 M. (15 Zi’l-kade 1255 H.) tarihli hüccet kaydında mahkeme kâtibi Monla Ali, Sürgücü Şemdin Ağa ve cizye kâtibi Mahmud Efendi ile birlikte Ahi Şeyh Osman Efendi’nin de adı yer almaktaydı. Birçok Osmanlı şehrinde olduğu gibi Mardin’de de seyyid ve şeyhlik sıfatı başında ahilik sıfatını da taşıyan kişilerin olduğunu tespit etmek mümkündür.
Mardin’de farklı şehirlerden gelerek bu şehre yerleşen ve esnaf işleriyle meşgul olan kişiler tespit edilmiştir. 2-10 Mart 1785 M. (Evahir-i Rebi’ü’l-ahir 1199 H.) tarihli bir hüccet kaydında Bağdatlı, Kerküklü, Mekkeli esnafların adı geçmektedir.
Şehir halkına karşı sorumlulukları olan esnafın, kendi aralarında zaman zaman mahkemeye gelerek halkın mağdur edilmeyeceğine ve sahtekârlığa göz yumulmayacağına dair taahhütte bulundukları görülmektedir.
4 Nisan 1810 M. (28 Safer 1225 H.) tarihinde Bazarbaşı Ahmed Beşe ve tütüncülerden Hacı Emir, Seyyid Mustafa, Abdullah b. Hamid Beşe mahkeme huzuruna gelerek, bu tarihten sonra tütüncü sınıfından her kim duhan ağacı doğrayarak tütün içine karıştırıp satarsa, voyvoda ağaya 200 kuruş vereceklerini ve satan kişi dahi 200 değnekle ceza göreceğini taahhüt etmişlerdir.
Kasap esnafının başında bir kasap başı bulunmaktaydı. 1217 senesinde Kasap başı ve kasaplar, sene sonuna kadar boğazladıkları hayvanlarla ilgili olarak birbirlerine kefil olmuşlardır. Bu tarihte kasap başı olan İlyas’ın haricinde Boğos, İbrahim b. Hacı Abdullah, Mehmed b. Seydili ve İlos Bato adlı kişilerin birer kasap dükkânlarının mevcut olduğu tespit edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder